Toplam Tutar: ₺0
Sepet BoşToplam Tutar: ₺0
Sepet BoşBasım Tarihi: Eylül 2016 | Ebat: 13 X 20 | Sayfa Sayısı: 112 |
Kapak Türü: Karton Kapak | Kağıt Türü: 2. Hamur | Dil: Türkçe |
Sokakta yürürken, alışverişte, parkta, dolmuşta otobüste, kuyruk beklerken ’kulağını atar’ ya insan bazen; değişik insanların değişik dertlerinden, acı hayat hikâyelerinden, münakaşalardan, belki de sevinçlerden kesitler işitir. Bazen öylesine duyup geçer bunları; bazen de zihni işittiklerinin peşine takılır gider, başkalarının hayatlarını kurgular kafasında, ya da kulağına çalınanlar kendi hayatıyla ilgili düşüncelerini, sezilerini tetikler. Umumi yerlerde kulağını ortaya atmayı sevenler habis dedikoducular değildir ille; bazen de, belki de içgörülerini, empati yeteneklerini bileylemek için yapıyorlardır bunu!
Acaba Barış Bıçakçı da öyle mi yapmış, böyle biri midir, bilemeyiz. Ama “neticenin“ ya da okur üzerindeki tesirin öyle olduğu kesin. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’de sokakta birbirine teğet geçen insanların hayatları da birbirine teğet geçiyor, bazen de içiçe giriyor, birbirine ulanıyor. Hayatları taşıyan sözlerin birbirine ulandığı o ’hemzemin geçit’ anları, ustaca. Bütün insanları ve onların dünyalarını aynılaştıran ’basit’ bir naiflik de yok bu geçişlerde, farklı hayatları kendi içinden anlayabilen bir gönül gözü var. Onun için: Herkes Herkesle Dostmuş Gibi...
Ama doğrusu “herkesler“ de yok bu gezintide. “Yukarıdakiler“ yok. “Sıradan“ insanlar, “küçük“ insanlar var. Öğrenci, memur, küçük esnaf, emekli, evhanımı... onlar. “Sıradan“ insanların “sıradan“ maişet meselelerini, küçük hesaplarını, tasalarını, aşklarını, tutkularını, takıntılarını tam da o “sıradanlık“ kalıbı içinde bildik hususiyetsizliğiyle görebilirsiniz burada. Ama o sıradanlıkların içinde her insanın ayrı bir âlem olduğunu da görebilirsiniz. “Sıradan insanların“ toplu olarak, bir “ideal tertip“ halinde, ana karakterini teşkil ettiğini düşünebilirsiniz bu romancığın.
Barış Bıçakçı’nın “küçük insanlara“, “sıradan hayatlara“ bakışında gerçekten yeni bir şey var. Steinbeck ya da Orhan Kemalvari bir yan görebilirsiniz - ama tam öyle değil. Öyle büsbütün toplumcu-gerçekçi değil. Sait Faik’le yakınlık kurduğunuz anlar olabilir - ama öyle bir “küçük adam“ romantizmi yok burada, fantastik öğeler yok. Yusuf Atılgan’ı düşünebilirsiniz - ama onda görebileceğiniz “karanlık“ yok burada. Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti gezintisini hatırlayabilirsiniz tabii ki - ama Bıçakçı’nın anlatısı “o çeşit“ politik değil.
Başka yazarlıklarla kıyaslamaya elverecek pek çok sinyal veriyor Herkes Herkesle Dostmuş Gibi, ama belirgin bir esin bağlantısı yok, yakın akrabalık bulmak zor. Gerçekten de yeni bir şey var.
Herkes Herkesle Dostmuş Gibi, bütün bunların yanında, bir Ankara gezintisi. Özel surette hiçbir tasvire girmeden, hiçbir köşeyi bir cümleyle olsun resmetmeye kalkışmadan, ama Ankara’nın çok mahallesini, caddesini, sokağını, meydanını laf arasında anarak, oraların küçücük ayrıntılarından bir iki sözcükle bahsederek, bu kentle ilişiği olmayanların hiç başını ağrıtmaksızın, ilişiği olanların içini ısıtıyor. Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’den, “başkent“-Ankara, “bürokrasi kalesi“-Ankara değil de, işte o basit insanların yaşadığı Ankara göz kırpıyor!
Ürün Sepete Eklenmiştir
Ürün Sepete Eklenmiştir
Ürün Sepete Eklenmiştir