Büyük trajediler, anlaşılmaz suskunlukların ardına saklanır bazen. Mavi Çayırın Kadınları, Moskova’dan Trabzon’a uzanan bir çizgide, böylesi suskunluklarla yok sayılmaya çalışılan bireysel ve sosyal trajedilerin kapılarını aralıyor.
Roman boyunca kadın kahramanlar üzerinden bu trajediler sergilenirken bir yandan da Rus işgali altındaki Trabzon’dan Rus Pazarına uzanan süreçte yaşananlar gündeme getiriliyor. Bade, Narin, Olga, Tatyana, Hayat... Roman, bu kahramanlar üzerinden sorguluyor yaşananları. Cinsel taciz, aile içi şiddet ve egemen güçler eliyle sürdürülen fuhuş... Coğrafyalar değişiyor ama kadın olmanın trajedisi değişmiyor.
’İnsanın kendinden başka gidecek yeri-kimsesi olabilir mi?’ sorusuna da yanıt aranıyor bir yandan. Geçmişin gölgesinden kurtulup yeni bir yaşam kurmak... Ya da geçmişle barışıp sürdürmek yaşamı... Olabilir mi? Mavi Çayırın Kadınları, bu soruları da sorduruyor satır aralarında.
Olga’nın dediği gibi, mavi bir çayırdır belki de deniz. Uzaktan bakıldığında kıpırtısız görünen ama içinde her şeyi alt üst edecek kadar güçlü dalgalar saklayan...“