İsimleri bildiğimizde hikâye başladı ve isimler son bulduğunda hikâye başladı... Abdülkerim, Alice, Suat, Peder Emin, Amerikalı Davis, köpek, berber, şapkalı Spiro, Selim Ebu Ayun, Doktor Atıf, Doktor Nasib, emprezaryo Ebu Cemil, Teğmen Tunus el-Zaim, ikinci köpek, Madam Nuha Aoun, Hüsn, Ralph, Hasan, Lillian Sabbagha, Constantine, Mikhbat, Ebu Sait el-Munla, “Lider,“ Fevziye, Abdülkerim’in oğlu Hüsn, Hüsn’ün oğlu Abdülkerim, Asurlu Habib Malku, Aitany denen oğlan ve el-Askeri, vesaire, vesaire ve Beyaz Rus kadın, vesaire...
1982’de İsrail ordusu Beyrut’a girdiğinde vurulup ölen ayakkabı boyacısı Küçük Gandhi’nin hikâyesi tüm bu isimlere değip geçiyor. Küçük Gandhi’nin Yolculuğu kuşatma altındaki bir şehrin ve bu şehirde yaşayan sıradan insanların hikâyesi. Khoury, okuyucuyu yakın Lübnan tarihinde bir yolculuğa çıkarıyor. Katmanları teker teker soyup gerçek olanı ver gerçek olmayanı anlamaya zaman ayıracak mısınız? Soru bu. Eleştirmenler kitabın türünün “büyülü gerçeklik“ olduğunu söylüyor ama yazarı, Lübnan’da büyülü gerçekliğe gerek yok çünkü burada hayat zaten gerçekdışı ve fantastik, diyor.
Siz yerinizde kalırsınız ve Beyrut hareket eder. Sizin yerinize şehir seyahat eder. (...) Sanki on ya da yirmi yıl içinde tüm dünyayı dolaşmışız gibi. Biz yerimizde kaldık ve dünya çevremizde döndü. Etrafımızdaki her şey değişti ve biz değiştik.
“Elias Khoury kök salmış sürgünler ile kapana kısılmış mültecileri ve silinip giden sınırlar ile değişen kimlikleri konu edinen bir sanatçı.“
-Edward W. Said-
“Doğu’nun İsviçre’sinden Hong Kong’una, Saygon’una, Kalküta’sına, Sri Lanka’sına dönüşen bir şehrin hikâyesi nasıl anlatılır? Elias Khoury çok başarılı bir yazar ve bu işin altından başarıyla kalkıyor.“
- Le Monde-
(Tanıtım Bülteni)