Yabancı enlemlerde kendini, insanı ve yaşamı tanıma arayışının öyküsü
(Ön Kapak)
Estonyalı filozof Hermann Keyserling, büyükbabasının ayak izlerini takip ederek gittiği Almanya’da jeoloji eğitimi gördükten sonra felsefeye yönelir. Yüzyıl başını Viyana, Paris, Berlin ve diğer Avrupa şehirleri arasında mekik dokuyarak geçiren Keyserling, bu süreçte Flaubert, Simmel, Bergson, Russell ve Schiller gibi önde gelen Avrupalı düşünürlerle iletişim halindedir; bu arada gazetelerde makaleleri yayımlanır; Kant, Shopenhauer ve F. A. Lange üzerine araştırmalarda bulunur, vb. Keyserling, 1910’lu yılların başında, Avrupa’nın artık ona vereceği bir şey kalmadığını hisseder. Orada yaşam, “varlığını yeni gelişmelere itemeyecek denli bildik ve dar bir alana hapsedilmiştir.“ O güne dek bildiklerini unutmaya zorlanacağı enlemlere gitmek; tropik iklimin, Hint bilincinin, Çinli yaşam tarzının ve henüz gözünde canlandıramadığı pek çok unsurun, kendi üzerinde etkilerini göstermelerine izin vermek ve sonunda kendisinden ortaya ne çıkacağını görmek ister. 1911’de Doğu’ya doğru yola koyulur...
(Arka Kapak)