“Bana sor sevgili okur, sana ben söyleyeyim,
ne nitelikte, şu karşında duran şiirlerim:
Bir yığın söz ki, içtenliği ancak hüneri;
ne süslü yazmayı bilirim, çünkü, sanatçı değilim.
Şiir için ’göz yaşı’ derler; onu bilmem, yalnız,
aczimin gözyaşıdır bence bütün yapıtlarım;
ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
dili yok kalbimin, ondan ne kadar bezginim!
Oku, şayet sana bir hisli yürek lazımsa;
oku, çünkü onu yazdım, iki söz yazdımsa.“
Mehmed Âkif, “İstiklal Marşı“nın şairi... Kendi anlatımı ile Aralık 1873’de İstanbul Sarıgüzel’de doğuyor. Babasının verdiği mahlas Ragif. -Ragif, Arapça bir nevi “ekmek“ demek- Adı, nüfus kağıdına Akif olarak geçiyor ve öyle biliniyor... 27 Aralık 1936 Pazar günü, saat 19.45’te de aramızdan ayrılıyor.
Milletine adadığı “İstiklal Marşı“ için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin para armağanını kabul etmeyip bir hayır kurumuna bağışlıyor; marşı da bu nedenle hiçbir kitabına almıyor. Bağnazlığa tahammülü olmayan bir şair...
İslamiyete inanç, yaşamının temel direği. Bu direğin temelinde de bilime inanmak ve çok çalışmak var; bir de tevekkül... Hiçbir zaman parası olmamış; ama dostları ve dostlukları baki... Şiiri ne kadar sade ve yalın ise, hayatı da şiiri gibi yalın ve sade...
Dünya malından o kadar uzak ki, Mısır’da dahi eşyası olmayan bir evde yaşıyor; komşuları eşyasını görmesin diye kiralık evinden geceleri taşınıyor.
Refik Durbaş’ın hazırladığı bu kitapta kendi kaleminde hayatı, sanat görüşü, kişiliğinin kimi özellikleri yanında İstiklal Marşı’nı nasıl yazdığı, Tevfik Fikret ile tartışması, anıları yer almakta... Ve “Safahat“ adı altında topladığı yedi şiir kitabıyla birlikte kitaplarında yer almayan şiirlerinin yine Durbaş’ın günümüz Türkçesine aktardığı çevirileri...
Nazım Hikmet’in deyişi ile “inanmış bir adam“... Bir 20. yüzyıl bilgesi... Hem hayatı, hem yazdıkları tazeliğini bugün de koruyor, günümüze ışık tutuyor.
(Arka Kapak)