Bir anlık öfkenin hayatını nasıl allak bullak ettiğini fark ettiğinde, hâkim
kalemini çoktan kırmıştı. Dosyası TBMM’ye gönderilmiş, infaz için onay
bekleniyordu. Ulucanlar Cezaevinin birinci koğuşu, idam edilene kadar kalan
ömrünün son barınağıydı.
Keşkelerin ardına sığınmak çektiği vicdan azabını azaltmadığı gibi, infaz onayı
bekleme korkusunu daha da çoğaltıyordu.
Kâbusa dönüşmüş her rüyanın sonunda darağacında sallandığını görüyor kan
ter içinde uyanıyordu.
Nefes alamama korkusu çocukluğundan beri basına musallat olmuş tek
fobisiydi ve idam korkusu ile birleşince tarifi imkânsız bir işkence hâline
dönüşüyordu.
Bu işkencelerden kurtulmanın tek yolunun organ bağışçısı olabilmekten
geçtiğini, kanlısı kendisinden karaciğer istediğinde anladı.
1999 Marmara Depremi, Ulucanlar Cezaevi isyanı ve organ bağısı için
cezaevinde verilen mücadele bir solukta okuyacağınız bu kitabın sayfalarında.