Bir roman karakteri olmak için fazla düzüm aslına bakarsak. Ne size anlatabileceğim bir sevincim ne de gizlemeye çalışırken canını acıttığım bir yaram vardı bir zamanlar. Tümseklerim yoktu, çukurlarım çelme takmazdı. Yaşadım işte, yaşamak ne demekse… Öyle. Ta ki bir gün yansımasında güneşi gördüğüm bir çift göz gelip beni sayfa sayfa okuyana kadar.
Şimdi bir pencere kenarında, ahşap perdeliklerin ardından güneşe bakıyorum. Birazdan size, gecenin bir yarısı gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken bilgisayarımın ekranına düşen bir bildirimden bahsedeceğim ve o andan sonra ben hiçbir zaman geriye dönemeyeceğim.
O bildirime hiç tıklamamış olmayı ve karanlıkta, bilgisayar ekranından irislerime yansıyan harfleri bir araya hiç getirmemiş olmayı dilerdim ama dönüp baktığımda o his, tüm acılara değer gibi duruyor.
İşte, hikâyemin başındayız.
Dinle.
İnsanlar hayat hikâyelerini anlatırlar başkalarına.
Ben, sana nasıl öldüğümü anlatacağım.