Sonsuz çelişkileriyle bize fazlasıyla yakın olsa da XIX. yüzyıl bütün ihtişamıyla karşımızda durmaktadır; hatta Eco’nun deyişiyle “bizde mahcubiyet yaratan otoriter babamız gibidir.” İlerleme fikrini ve tarihin önü alınamaz seyri kavramını bize sunan XIX. yüzyıl, tinin olduğu kadar maddenin, felsefenin ve bilimin erdemlerini yüceltir. Bir yandan kahramanlık anlatıları yaratırken, diğer yandan melankolik fikirlerle kendi sonunu hazırlar. Sayısız ütopyanın ev sahipliğinin getirdiği kibirle Tanrı’nın öldüğünü ilan eder. İnsan hayatının sonluluğuna ilişkin kafa yorması varoluşçuluğa temel hazırlar. Tarihe büyük hayranlık besler. Mantık ve matematik kavramları büyük bir dönüşümden geçer. Başka dönemlere kıyasla doğayı daha çok kontrol altına alır. Alp Dağlarında tüneller açılır.
Buharlı makineler âdeta devrim yaratır. Kadın hareketi tüm ihtişamıyla ağırlığını hissettirir.
Bunlara benzer sayısız gelişmenin yaşandığı, yine Eco’nun “icat, cüret ve provakasyon” yüzyılı olarak nitelediği XIX. yüzyılın düşünsel arka planında ise Marx, Schopenhauer, Kierkegaard, Nietzsche, Darwin, August Comte, Freud, Max Weber gibi, bir yüzyıla nasıl sığdıkları hayret uyandıran isimler yer almaktadır.